Marvel’ın alternatif evrenleri Disney + ekranlarındaki diziler vesilesiyle yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. İlk olarak WandaVision ile bunun sinyallerini veren evren, Loki aracılığıyla açıkça paralel dünyaların varlığını tanıtmış, hatta gelecek olan Doctor Strange in the Multiverse of Madness filmiyle de çok daha geniş bir anlatıya kavuşabileceğinin öngörüsünü doğurmuştu.
What If…? İse MCU’nun ilk animasyon dizi projesi ve merkezi metnini tamamen alternatif olay seçenekleri üzerine tasarlamış durumda. 1977 senesinde yayınlanan What If serisi, evrende ‘’The Watcher’’ olarak bilinen Uatu’nun bakışından anlatılıyor. Animasyon dizisi de bu karakterin sesli anlatımıyla başlamakta ve özellikle sinematik evrenden de aşina olduğumuz olay örgüleri karakterlerin üstlenmiş oldukları farklı misyonlar aracılığıyla şekillenmeye başlıyor.
Uatu; çizgi roman evreninde yaşanan her olayı gören özgün bir izleyici. Nitekim 1977 ile 1984 yılları arasında şekillenen çizgi roman serisinde de her şeyi izleyen bu göz, olup bitenin tüm anlatıcısı oluyordu. Animasyonun ilk bölümünde de Uatu’yla tanışmış oluyoruz.
‘’Zaman, uzay, gerçeklik ve doğrusal bir yoldan daha fazlası, sonsuz ihtimallerden oluşan bir prizma.’’
Tek bir seçimin sonsuz gerçekliklerle dallanabileceği, bildiğiniz dünyaların alternatif dünyalarını yaratan bir olgu söz konusu bu macerada. Gözcülük görevini üstlenen Uatu ise bu geniş yeni gerçekliklerde izleyiciye rehberlik edecek kişi olarak kendini tanıtıyor. Olayların takibi esnasında izleyicisinin her fırsatta ‘’ ya öyle olsa ne olurdu?’’ sorusunu düşünmesini isteyen Uatu, alternatif maceralardaki gidişatın ilgi çekiciliğini ortaya koyuyor.
Aslında tema olabildiğince klişe. Hatta Friends dizisinin 6. sezonunun birkaç bölümünde bile bu tarz denemelere denk gelinmişti. Fakat Marvel’ın bu hususta güç aldığı esas etmen, sinematik evrende benimsenen live action karakterlerin çizgisel olarak yakın bir tasarım olarak ilerletiyor oluşu. Yani Ajan Carter’ı Captain America, Loki’yi ise Thor kimlikleriyle izleyeceğimizin ilgi çekici vaadiyle ilerliyor…
İlk bölüm ise 1943 senesinde, İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında süper asker projesine bakış attırıyor. Steve Rogers yerine Ajan Carter’ın süper asker olarak perde aldığı bu macera, dizinin gelecek olan bölümlerine de olası bakışlar atmamızı sağlıyor. Yani bilindik olay örgülerinde çok önemli değişiklikler olmayacak gibi fakat buna karşın karakterlere benimsetilen alternatif bakışlar, olayların içine girildiğinde hayli eğlenceli ve ilgi çekici olabilir.
İlk bölümün elbette ki günahı olmaz diye düşünenlerdenim. Bu seriye alışmak ve kısa sürede benimseyebilmek adına bütün formüller uygulanmış. Üstelik MCU’daki oyuncuların dizide de canlandırmış oldukları karakterleri seslendiriyor oluşları hayli memnun edici.
Projenin yönetmenlik koltuğunda Bryran Andrews oturuyor. Marvel’ın birçok projesi ve farklı animasyonların storyboard tasarımlarında görev alan Andrews, çizimlerde yenilikçi bir duruş sergilemese de öyküdeki gidişatın kontrolünü elinde tutabilmiş.
Aslında bu ilk bakışta kolaycılık olarak da kabul edilebilir belli bir kesim tarafından. Yani bilindik oyuncuların animasyon versiyonlarını izliyor, üstelik onların dublaj performanslarına tanık oluyoruz. Fakat buna rağmen ilk bölümle net bir kanıya varmak da doğru değil. Keza söz konusu Kevin Feige gibi Marvel’ın her adımını titiz bir işleyişle şekillendiren yönetici olduğunda bu maceranın ilerleyen etabının dikkat çekici olma olasılığı hayli yüksek. Elde limiti gökyüzüne aşabilecek derecede zengin hikayeler ve karakter çeşitliliği olan böyle bir evrenin gidişatı What ıf…?’ın sunacaklarıyla birlikte eminin çok daha gelişmiş bir konum oluşturacaktır.