Süper kahramanlık külliyatına farklı yorumlar kazandırmayı başaran yapımlar oldukça cezbedici geliyor gözüme. Son 15 sene içerisinde sinema ve dizi dünyasında yer gök süper kahramanla dolmuşken, bu tarz evrenlere dair tam tersi karanlıklara sahip yorumlar getirilmesi alternatif seyirlikler oluşturabildi.
Mesela The Boys; son dönemlerde bahsettiğim bu tarza en yakın dizilerden biri. Süper kahramanların aslında hiç de masum olmadıklarını hem iyi hem de kötü karakterler tarafından hayli antipatik bir öykü eşliğinde yansıtmaya devam ediyor.
Amazon Prime’ın yeni animasyon dizisi Invincible ise yine buna benzer bir temayı çok daha geniş bir evren dili ve biraz da sempatik karakterler eşliğinde tasarlayarak sundu önümüze. Hatta bu yönü süper kahraman yağmuruna tutulan sinema ve dizi dünyasında farklı bir soluk oluşturmaya başladı. Üstelik The Boys’un yer yer kısıtlı kalıp açığa kavuşturmada zorlandığı çoğu detay Invincible gidişatında zirve noktasına ulaşabilmiş
Invincible çizgi romanı 2002 -2018 yılları arasında tam 144 sayı çıkardı. Eldeki malzeme çok geniş ve çeşitli. Üzerine düşüldüğü zaman kaliteli bir iş çıkma ihtimali hayli yüksekti. Dolayısıyla çizgi romanın yaratıcısı Robert Kirkman koordinatörlüğünde hazırlanan ilk 8 bölümünün birbirini bağlayan bir dinamo oluşturduğu söylenebilir.
Dizi için daha önce benzerlerine tanık olduğumuz bir Superman hikâyesi diyebiliriz. Fakat Superman iyi değil de kötü olsaydı eğer halimiz nasıl olurdu? sorusunun cevaplarından besleniyor. Dolayısıyla ağırlığı DC çizgi romanlarının referansında şekillenmiş alternatif bir süper kahraman evreni var karşımızda.
Her bölüm Superman kadar güçlü bir varlığın dünyanın başına gizliden gizliye bela olma durumunun olası sonuçlarını gösteriyor. Fakat bununla birlikte büyüme dertleri çeken bir karakter öyküsü olmayı da başarabilmiş.
Derdini sert gerçekçilikle anlatırken tıpkı Spider-Man – Peter Parker edasıyla, gençlik sancıları çeken bir karakterin ruhsal gelişimine de odaklanıyor. Ayrıca sadece merkezdeki karakterler değil, Marvel ve DC dünyalarında olduğu gibi evrenini geniş bir süper kahraman potansiyeliyle doldurup şekillendirmiş. Böylece öykü çeşitliliği bakımından da dinç bir düzene sahip olabiliyor.
Mark Grayson, babası dünyanın en güçlü süper kahramanı olan Ommi-Man’ın oğludur. 17’sine bastığında kendi süper güçlerini kazanan bu karakter, süper kahramanlık müessesesindeki genel döngünün aslında hiç de görüldüğü kadar saf bir niyete sahip olmadığını keşfetmeye başlar.
Başkarakter Mark’ın saf ve kafası karışık bir kişilik oluşu %80’i kötü niyetli karakterlerle dolu bu evrenin en yumuşatıcı noktasına dönüşmüş. Keza aksi halinde dizide sempati duyabileceğimiz karakter sayısı hayli azalacaktı. Bu yüzden Mark’ın ilk bölüm itibariyle hem saf kötülükle mücadele etme aşkı, hem de hayal kırıklıklarıyla desteklenen kabullenememe durumları dizideki genel duygu kontrollerini de yüksek tutabiliyor.
Aslında birey olma aşamalarında gerçekleşen bir baba – oğul çatışması da denilebilir Invincible için. Fakat bu çatışma kısmı daha fantastik ve animasyon olmanın avantajları olağanüstü görselliklerle desteklendiğinden daha etkili ve evrensel bir boyuta taşınmış. Çizimler, olayların aktarışındaki cesur tercihler ve her bölümde karakterlerin ruhsal gelişimlerini yansıtan renk paletleri… Normal bir animasyon süresine kıyasla uzun gözüken 50’şer dakikalık bölümler arasında tüm bu saydığım detaylar hikâyedeki esas amaca hizmet edebildiği için ortaya etkili bir görsel şölen çıkabilmiş.
METRO SAHNESİNE DİKKAT!
*** Yazımızın bu kısmında bir miktar spoiler olabilir!***
Dizinin sezon finalinde şu zamana denk karşılaşılması oldukça güç, hatta dillere destan bir çatışmaya tanık olundu. Çok fazla spoiler vermeden tarif etmek gerekirse, bir şehir metrosu içerisinde geçen sekanslar ne duygularımız ne kuracak cümlelerimiz yeter. Karakterlerin benimseme ve kabullenememe arasında gidiş gelişlerinin yansıtılmasında seyirciye nefes alma konusunda çok az süreler tanınmış. Yani izlerken şaşkınlığınızın bile fark etmeye vaktiniz olmayabilir. O derece muazzam ve ikonlaşacak detaylara sahip. Her taraf kan revan içerisinde ve gidişatın nereye ulaşacağını kestirebilmek çok zor.
*** Yazımızdaki spoiler ihtimalleri sona erdi! ***
Projenin yaratıcısı Robert Kirkman daha önce The Walking Dead için de yaptığı gibi Invincible’ın da diziye aktarım sürecinin başında yer alıyor. Bu tercih aslında hikâyedeki istikrarı ve kaliteyi hayli güçlendiren bir tercih. Zira oluşan dünyaya tamamen hakim bir yaratıcı Kirkman. Son söz bir nevi ona ait ve dizideki gelişim süreçlerine de doğrudan dahil olması, mevcut öykünün işleniş biçimini fazlasıyla güzelleştirmiş.
Karakterlerin ruhsal değişimleri ve hayal kırıklıklarının yansıtılma biçimi oldukça titiz bir çizgide. En ufak sahneden bir başka sekansa geçiş esnasında dahi ince detaylar ve dokunuşlara denk gelebileceksiniz. Ayrıca seslendirme kadrosu da muazzam. Oscar ödüllü oyuncu J.K Simmons (Ommi-Man) ve bu yıl Minari filmiyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığı kazanan Steve Yeun (Mark), dizinin temposunun yükselmesini sağlayan önemli iki isim. Öyle ki şu zamana dek Rick and Morty’den bu yana dublajıyla bütünleşebilen en etkili animasyon dizisi de diyebiliriz. Karakterlerin neredeyse ete kemiğe bürünmesine yardım edebilecek derecede güçlü bir seslendirme hizmeti mevcut dizi içerisinde. Bu da anlatılan olayların daha gerçekçi ve benimsenebilir bir konuma eriştirebilmiş.
Son tahlilde Invincible; intihalden harikalar yaratan, ilerledikçe dünyasına çekebilen etkili bir yapıt. Kirkman, süper kahraman evrenleri ve çizgi roman düşkünlüğüne dair geliştirdiği bu eserini başarılı yorumcuların ellerine teslim etmiş. Sezon finaliyle birlikte 2.ve 3. sezon onaylarını aldığı duyurulan dizinin ilerleyen dönemlerde sıkça konuşulma ihtimali hayli yüksek.