Spider-Man’in (Örümcek Adam ) sinema perdesine en yakışan süper kahramanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Bu özellik live action uyarlamalarla fazlaca pekişmişken 2018 senesinde karşımıza beklenilenin de üzerinde bir etki yaşatan Spider-Man: İnto the Spider-Verse animasyonu çıktı. Sony Pictures Animation tarafından üretilen bu yeni Spider-Man macerası tek bir Spider-Man’den ziyade bu evrenin kapılarının iyi bir senaryo ve anlatım biçimiyle ne denli geniş nimetler sunabileceğini kanıtlamış, o senenin En İyi Animasyon kategorisindeki akademi heykelciğini de kazanmayı başarmıştı.
Bu dünyanın açtığı etki o kadar verimli oldu ki sonrasında MCU( Marvel Sinematik Evreni ) uzantılı Spider-Man: No Way Home’da da buna kıyısından da olsa benzer bir temaya tanık olduk. Animasyonun devam halkası Across the Spider-Verse ise 2 Haziran’da sinema perdesinde boy gösterecek. Fragmanlar ve film ekibinin yapmış olduğu PR umut vadediyor. Özellikle sayısını tahmin edemeyeceğiz çoklukta Spider-Man’lerin aynı kare içerisindeki eylemleri tam bir görsel şölen izleniminde. Farklı sürprizlerin ve dolgun bir hikaye akışının olacağını öngördüğüm bu örümcek evreninin senenin en başarılı animasyonlarından biri olacağı düşüncesindeyim.
Aslında Spider-Man’in sadece izlence değil bu izlence içerisine dahil olacak sayısız fırsatı biz tüketicilere sunabilme gücünden dolayı seviyorum. Bu etki Star Wars evreninde de baki kalıyor. Neticede çoğu hayranının ışın kılıçları ve son dönemlerde de Grogu pelüş oyuncaklarıyla gezmesini sağlayan bir evren. İşte Spider-Man de izleyicisine sevdikleri kahramana daha yakın olabilme imkanı tanıyabilen bir aurada. Bunun en yakın örneği olarak ülkemizdeki seçimlerde sandık başında Spider-Man kostümleriyle oy kullanan insanları gösterebiliriz. Keza herkes hayali bir paralel evrende Örümcek Adam olarak yaşayabileceği fikrini çabuk benimseyip bu hayale sımsıkı sarılabilmeyi isteyebilir. Zira benim içimdeki çocuk bu olasılığa fazlasıyla düşkün.
Marvel evreni ilk olarak Century Fox’un öncülüğünde X-Men serisiyle çizgi roman uyarlaması furyasını başlattı. Stüdyonun karanlıktan beslenmeyi tercih eden bolca mutant karakterli bu serisi dağınık bir yol izlese de belli bir ritim tutturdu ve hikayelerini net benimsetmese bile bağ kurabileceğimiz karakterler oluşturdu. Yine aynı dönemlerde Sony’nin Sam Raimi’ye emanet ettiği Spider-Man evreniyse bahsetmiş olduğum tüketim çılgınlığı için aslında ilk önemli adım oldu. İnsanlar beyaz perdede kendi güçlerini keşfeden, ellerinden çıkan ağlarla apartmandan apartmana salınan genç bir adamı izlemekten keyif aldılar. Sam Raimi’nin Peter Parker’ının attığı bu ilk ağ aslında önümüzdeki 20 sene içerisinde izleyeceğimiz her süper kahraman macerası için önemli bir referans olacaktı. –ki bunun o dönem Raimi ya da yapımcıların farkında olup olmadıkları da muallak-
Elbette ki DC kanadında Tim Burton ve ardından Christopher Nolan’ın Batman yorumları çizgi roman evreninin sinemadaki çizgilerini genişletmeye çalıştılar. Ancak bu etkileşimin en önemli kahramanı Spider- Man olmuştur. Ki 2000’lerde sadece Spidey değil Marvel evreninin Ghost Rider, Punhiser, Daredevil, Elektra ve Hulk gibi karakterleri de şanslarını beyazperde üzerinde denemişlerdir. Fakat dediğim gibi bir süper kahraman macerasında Örümcek Adam kostümünü giymiş biri var ise şayet o projenin zayıf kalma olasılığı çok düşük. Zira Avengers: Endgame’in sonlarına doğru görme şansı bulduğumuz Peter Parker, süper kahraman orgazmı yaşatan o film içerisinde seyirciyi en mutlu eden nefes alışlardan birisidir.
İnto the Verse ise aslında bir Spider-Man yetmez birçok farklı Spider-Man ile bu iş nasıl yürür fikrinin vücut bulmuş hali. Bu tabii ilk etapta bir taşa kuyu atma ve sonrasında gelecek tepkilere göre ilerleme hamlesi gibiydi. O dönem gerçekten de Avengers: İnfinity War ile Marvel evreni en büyük reaksiyonuna ulaşmış, DC ise tamamen savruk bir evreni toparlayamayacağını kısmen netleştirmişti. Spider-Man: İnto the Spider-Verse bu gelişmeler üzerine öyle bir açık kapı araladı ki sadece animasyon kanadı değil Sony’nin MCU uzantılı örümcek evrenine bile yakın temas kurabilecek bir nokta elde etti.
Peki aniden ortaya çıkan ve ana karakteri siyahi bir örümcek adam olan Spider-Verse evreni neden bu kadar başarılı oldu?
Öncelikle o dönem MCU kanadının bizlere tanıttığı Tom Holland Spider-Man’i karakteri önceden canlandıran aktörlerin aksine uzun soluklu bir anlatının kahramanı olacağının mesajını verdi. Bu ilk etapta pek benimsenmese de aktörün sempatik performansları ve MCU içerisine çabuk uyumuyla tüm buzların çözülmesini sağladı. Ayrıca Marvel Evreni ilk 10 sene içerisinde gerçekten takdire şayan bir zaman çizelgesi işleyişi kurduğu için böyle bir süper kahramanı kullanıp yeşillendirmek çok daha pratikleşti. Hal böyle olunca Spider-Man’in tüm haklarını elinde bulunduran Sony cephesi de Spider-Verse çizgi romanının uyarlamasını sahaya sürmüş oldu. Tür olarak animasyonun seçimi elbette ki garanticilik olarak da yorumlanabilir. Lakin ortadaki senaryonun gerçekten bu dünya ve karaktere hayran olanları etkileyecek birçok unsura sahip olduğu gözleniyor.
Aslında hikaye bilindik bir mottoda; ‘’Büyük güç büyük sorumluluk getirir.’’. Ancak burada ilk defa siyahi bir Spider-Man olan Miles Morales’in öyküsüne tanıklık ettik. Ayrıca sadece Miles değil, farklı evrenlerden açılan portallardan karşımıza çıkan eski- yeni Spider-Man’leri de izledik. Bu olasılık seyirci bazında samimi ve bir o kadar da eğlenceli bir etkileşim oluşturdu. Zira birden fazla ve farklı tarzlara sahip Spidey oyuncaklarının piyasaya sürümü, ayrıca bu dünyanın ilk macerasının ulaştığı prestij de mevcut etkileşimin genişlemesine vesile oldu haliyle. Burada sürekli vurguladığım gibi yaratılan dünyanın benimsetilebilmesi önemlidir. İlk animasyon gerek sanatsal denemeler gerekse karakterler üzerinden kurduğu kadersel döngülerle bir animasyondan ziyade aniden içine çekildiğimiz bir çizgi romanın içindeymişiz gibi bir his oluşturabiliyordu. Nitekim referans aldıkları dünya Stan Lee’nin kaleminden çıktıktan sonra sürekli gelişip popülerliğini güncelleyen bir karakterin dünyası. Bunu bilinçli yaratıcıların eline teslim ettiklerinde de ortaya böyle nitelikli işler çıkabiliyor.
Ezzümle kahramanlar gelir kahramanlar gider ancak baki kalan bir şey varsa şayet o da Spider-Man’in sinema perdesine yansıtmış olduğu coşku ve ardından gelen yeni maceraları tüketme isteğidir. Açıkçası MCU son fazlarındaki yavanlığı da göz önünde tuttuğumda eskimeyecek olan yegane kahramanlardan biri elbette örümcek kostümü giyen genç insanlar olacaktır. Zira Tobey Maguire’dan Tom Holland’a ve belki de daha sonra siyahi bir live action uyarlamasına dek süregelecek bir bayrak taşıma geleneği olarak kabul edilebilir bu maceralar. Neticede bu örümceklerin beyazperde kaybetme olasılıkları çok düşük.