
The Mask (Maske), çizgi roman uyarlaması olmadan tam bir çizgi roman evreni atmosferinde ilerlemeyi başararak dönemin en şaşırtıcı işlerinden biri olmuştur. Özellikle 90’lar sinemasında simgeleşmeye müsait bir fantastik anlatım bu film vesilesiyle gün yüzüne çıkmaya başladı.
Warner Bros Stüdyoları, Gremlinler, Space Jam ve The Batman gibi izleyici ilgisini fantastik üslupla çekmeyi başardığı yapımları arasında 1994 senesinde The Mask’ı da ekledi. Ertesi yıl yayınlanan çizgi dizisi ise Juli Murphy yönetmenliğinde The Mask filmindeki karakterlerin, yaşanan olaylar sonrasındaki devam maceraları niteliğindeydi. Fakat filmde, maske okyanusun derinliklerinde kayboluyor, Stanley’nin köpeği de onun arkasından kendini denize atıyordu.

Warner Bros’un karakterleriyle popülerleşen film öykülerini çizgi diziye dönüştürme formülü özellikle 90’lar piyasasını ele geçirmişti. Zira, daha önce Polis Akademisi, Geleceğe Dönüş, Hayalet Avcıları gibi benzer örneklerle yetişkinler dışında bu alana ilgi duyan çocukları kendi piyasasına çekmişti zaten. The Mask ise, filmin başrolü Jim Carrey ile hayat bulan, Looney Tunes karakterlerinden esinlenildiği (özellikle de Tazmanya Canavarı) belli olan çılgın bir kahraman portresi ortaya çıkarmıştı.
Aslında karakterin misyonu sevmek ya da nefret etmek arasında kalan gelgitli bir ruh haliydi. Fakat buna karşın antipatik özellikleri izleyici tarafından çılgınca bulunup çabuk kabul görülen niteliklere sahipti. Çizgi versiyon ise, karakterin edepsiz ve daha çatlak anlarına tanıklık ettirirken, bunu çocuksu bakışlarla tasarlamayı da ihmal etmiyordu. Aslında çok eğlenceli olması biraz da filmiyle ve en önemlisi de Jim Carrey’le alakalı bir durumdu.

Sanki o karakter Carrey esas alınarak tasarlanmış gibi usta aktörün bedeninde gökyüzüne ulaşan bir anlatıma bürünmüştü. Bu filmin referansıyla çekilen çizgi diziyse aynı anlatının küçük bölümlere bölünen bir versiyonuydu. Bazen filmin kaldığı yerden devamı niteliğinde, bazen de tamamen bağımsız bir anlatıyla karşılaştığımız bölümlerde en fazla eğlendiğim detaylar maskeyi köpeğin taktığı anlar oluyordu. Bir noktadan sonra her bölümde yoldan sapma olayları yaşanıyordu elbet. Söz konusu o maskenin alakasız kişilerin yüzüyle buluşmasıysa şayet köpek unsuru anlatının iki kat daha eğlenceli ve şamatalı ilerlemesine vesile olacak etkileşimler oluşturuyordu.
Warner Bros, verim aldıkları halihazırdaki öyküleri farklı ilgi alanlarına da kazandırıp gelir sağlama konusunda gerçekten ustaydı 90’lı yıllarda. Zira bu durum günümüzde de farklı denemelerde devam ediyor fakat Maske ile çizgi film saatlerimize kattığı heyecan çocukluğumuzda paha biçilemez bir değerdeydi.
The Mask ise bu değerler içerisinde parmak ısırtacak türde bir şamatayla harmanlandı daima. Tabii ki Carrey ile elde edilen auranın referansı üst boyutlardaydı. Fakat geriye dönüp baktığımızda çocukluğunu 90’larda geçiren her bireyin bu tarz bir çizgi diziyi izlediği için şanslı olduğunu söylemek çok yanlışa kaçmaz. Şu sıralar nostalji temalı platformlarda bazı bölüm ve jeneriklerine denk gelebileceğimiz The Mask, mutlu bir hafta sonu geçirmek isteyenlere hoş bir nostalji yolculuğu yaşatacaktır.
1989 Kocaeli doğumlu. Lunaparkta çalıştı. Bir dönem fotoğrafçılıkla ilgilendikten sonra sinema yazıları yazmaya başladı. 2016’da Esin Erden’le yazdıkları ilk çocuk kitabı “Zürafa’nın Benekleri” YKY’den çıktı. Şu sıralar metin yazarlığının yanı sıra Episode Dergi’de yazıyor.