Yeniden çevrimi yakın zamanda duyurulmuş olan Batman The Animated Series’in (BTAS) 90’larda aslında “underrated” kaldığı bir gerçektir. Kült olmuş her yapım gibi, BTAS’ın asıl anlam ve önemi, yıllar geçtikten sonra anlaşılacaktı.
Emmy ödüllü bu çizgi dizinin muazzam başarısında tabii ki yapım ekibinin zamanın ötesindeki kreatif zekasıyla doğrudan alakası var. Bruce Timm’in şahane eskizleri ve çizimleri Paul Dini’nin harika kalemiyle birleşiyor ve 30 yıl öncesinden bugüne etkisini koruyan, ayrıca günümüzdeki DC evrenine doğrudan ya da dolaylı, çok ciddi etkileri olan bu animasyon serisi ortaya çıkıyor.
90’lı yıllarda çocuk olduysanız eğer bu dizi Pazar günü erken uyanmak için yegane sebebinizdi. Her ne kadar zaman zaman, çocuklar için gereğinden fazla karanlık olduğu yönünde eleştiriler alsa da hem yetişkinlere, hem de çocuklara hitap edebilen nadir yapımlardandı BTAS. Dizinin birçok başarılı özelliği arasında, benim özellikle dikkatimi çeken tarafı, 30’ların o şık, ciddi ve klas tarzını, art deco ile birleştirerek oluşturdukları harika Gotham tasviridir. Binalardan tutun, insanların giyim-kuşamlarına kadar her şey, adeta buram buram art deco’dur. Bruce Timm’in karakter çizimleri de buna istinaden, fazla simetriktir. Ardından gelen Batman The New Adventures’da bu durum, çok daha fazla belirgindir. Her ne kadar BTNA’da çok daha renkli ve biraz canlı tonlara geçiş yapılsa da, BTAS’ın hikâye ve karakter anlatımı, daha başarılıdır.
Neredeyse her yapımda kıyısından da gördüğümüz bir gerçek var: Bir filmi ya da diziyi iyi ya da kötü yapan başlıca unsur, kötü karakterlerdir. BTAS’da, özellikle kötü karakterlerin işlenişi ve kötü olma motivasyonları seyirciye çok başarılı şekilde verilmekte. Hatta öyle ki, yeri geliyor ve “iyi-kötü” ayrımının klişe biçimde verilmesi bir kenara, kötü karakterlerle empati kurabilecek düzeye dahi gelebiliyorsunuz. Her karakterin kendi içindeki felsefi tarafı ve her bölümün sonunda ufak da olsa didaktikleşmesi, bir çizgi dizi janrı için, çağının çok ötesinde. Hele 90’lar için fazla cüretkâr sayılır.
Penguen’in ailesi tarafından reddedilmesi, Two-face’in içinde ufak ufak beslediği “Big Bad Harvey” kişiliği, Catwoman’ın Batman ile aralarındaki o tuhaf çekim, Bat-Family’nin inşa edilmesi gibi kısımlar, karakterlerin özüne dokunulmadan ya da silikleştirilmeden izleyiciye aktarılıyor. Böyleyken de çizgi roman okumamış birinin bile o karakteri benimsemesi sağlanmış. Günümüzde düşük bütçeli korku filmlerinin sonraları ele alıp, eşelediği çoğu fikir de BTAS’da işleniyor. “I Am The Night” ve biraz daha mizahi yanıyla, “Joker’s Favor” bölümleri buna örnek gösterilebilir.
Ayrı bir parantez de, tabii ki karakterlerle artık bir bütün haline gelen ve hatta sonraki DC yapımlarında dahi cameo olarak rol alan, Kevin Conroy ve Mark Hamill var. Burada dizinin Türkçe dublajının da hakkını vermek isterim. Hakkı Ergök, Batman-Bruce Wayne’i harika seslendirmiştir. Dizinin efsanevi theme müziği de, tabii ki Danny Elfman’a ait. Aynı müzik, yakın zamanda Zack Snyder’s Justice League’de de kullanıldı.
Dizinin en başarılı yönlerinden birisinin, sanat yönetmenliği olduğunu zaten belirtmiştim. Fakat dizinin sanat yönetmenliğine dayalı bir diğer ilgi çekici öğesi de, introdan sonra gelen bölüm tanıtımı görselleri. Her bölümün temasıyla doğrudan ilgili olan bu bölüm tanıtımı görselleri, dizinin gizemini ve çekiciliğini arttıran bir unsur. Çok ufak ama güçlü bir detay.
Arada “filler” olarak adlandırabileceğimiz bölümler, tabii ki var. Gerilim ve aksiyonun tavan yaptığı, partlara bölünmüş, “büyük bölümlerin” ardından çoğunlukla daha az gerilimli ve yer yer mizahi öğesi fazla yüksek bölümler de var. Ama genel konsept ve bütünlük içerisinde, tüm bu “filler” bölümlerde dahi mutlaka izleyicinin ilgisini çekebilecek öğeler, fazlasıyla mevcut. Sonraki sezonlarda hem çizim, hem de ton olarak değişmesiyle birlikte, DC’ye yol açan yegane yapım olduğunu da tekrar etmek isterim.
Yine aynı dönemde yayınlanan Superman The Animated Series bile çok aydınlık ve klişe bir çizgi dizi olmasına rağmen, yine BTAS’dan, kurgu ve işleniş olarak ilham alıyor. İlerleyen bölümlerde yapılan crossover event’i “World’s Finest” bölümünde de Batman ve Superman, bir araya geliyorlar ve Justice League vasıtasıyla genişletilmiş dizi evreninin önü de böylelikle açılmış oluyor.
Batman The Animated Series, günümüzdeki yeni çevrimlere, sinematik evrene, hatta ve hatta çizgiromanlara dahi sirayet etmeyi başarmış, Emmy ödülünü sonuna kadar hak eden bir yapım. Hatta, sinematik evren işini tutturamamış Warner Bros’un gelmiş geçmiş en iyi işlerinden bile sayılabilir.
Yazar: Engin Özgür Yavuz