Walt Disney Company, sinema perdesine ısınma turlarına hafife alınmayacak derecede kaliteli işlerle çıkarak 30’lu yılların sonundan başlayıp günümüze dek uzanacak önemli bir yolcuğun fitilini ateşlemişti.
’Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’, ’Pinokyo’ ve ’Fantasia’ gibi yapımlar, stüdyonun babası Walt’ın (Disney) amaçladığı başarının da üzerine ulaşarak bu şölenin başlangıcını olabildiğince unutulmaz kılabilmişti.
1941 yılında izleyiciyle buluşan ‘Dumbo’ ise, Disney’in aynı sene sunduğu yarı belgesel yarı çizgi film ‘’The Reluctant Dragon’’ sonrasında servis ettiği animasyonu olmuştur.
Aslında Dumbo’nun Disney’in tarihi açısından önemi çok fazla. Keza İkinci Dünya Savaşı’nın gittikçe alevlendiği dönemleri kısa çizgi film paketleriyle bir nevi geçiş süreci olarak geçiren stüdyo için bu film hem ileri dönemlerindeki en güncel referans, hem de ulaşmış olduğu görsel anlatıdaki kalitenin önemli bir belgesine dönüşmüştü. Stüdyonun en sevilen animasyon işlerinden biri olarak kabul edilen Dumbo, dünyadaki ilk ve tek uçan filin kalplere doğrudan hitap eden hikayesini konu ediniyor. Filmin doğuş aşaması da oldukça ilginç.
1940 senesinde Walt Disney, kocaman kulakları olan ve toplum tarafından dışlanmış bir bebek fil öyküsünün çizgi filme dönüştürme fikrini yeşertme kararı almıştı. Bu fikrin merkezindeki en önemli nokta ise tabii ki uçan bir fil fantezisi olacaktı. Arka plandaki şamatalı sirk atmosferi için daha önce şirk sahneleri çizmiş olan Bill Peet ve Herb Ryman’la anlaşan stüdyo, o senesini sayısız sirk performansı ve hayvanları inceleyerek geçirmiş.
Dumbo’nun bu kadar sempatik ve sevimli bulunmasındaki etmeni ise bir insan bebeğinde bulunan benzer özelliklere sahip oluşuydu. Animatör John Lounsbery, filme adını veren bu hayvana bebeksi mimikler aşılayarak izleyicinin ilk bakışta benimseyebileceği bir tasarı ortaya çıkartmış.
Hikâyenin çıkış noktasında ise farklı olana karşı grup psikolojisiyle verilen tepkiler ve toplum baskısı rol oynuyor. Çünkü Dumbo, normal bir file kıyasla hayli büyük kulaklara sahip şaşkın bir fil yavrusudur. Bulundukları sirkte önemli bir alay konusuna dönüşüyor. Annesinin kanatları ardına saklansa dahi, günden güne artış gösteren bu dışlanma eylemleri öykünün gidişatında da güçlü bir duygusal bağ oluşumu sağlıyor.
Daha önce Pinokyo’daki Çekirge karakterinde olduğu gibi Walt, Dumbo için de geveze bir eşlikçi oluşturulması talimatında bulunmuş. Neticede Dumbo, Pinokyo’ya kıyasla çok daha sessiz bir karakter. Duygularını ve ruh halini mimikleriyle ön plana çıkarıyor ve herhangi bir cümle kurmadan koca filmi sonlandırmak zorunda. Dolayısıyla baskı altında olan böyle bir bebek filin yaşadığı sıkıntıları daha iyi benimsetebilmek adına Disney sanatçıları oldukça keyifli bir fareyi Dumbo’nun en yakın arkadaşı olarak ortaya çıkartmış. Tıpkı Walt Disney’in korkusu gibi fillerin de farelere karşı sergiledikleri tavırları göz önüne alınarak yaratılan Timothy adlı bu sirk gösteri faresi, göründüğü ilk sahne itibariyle film boyunca Dumbo’nun uğramış olduğu haksızlıklar ve bebeksi masumluğunun en önemli tercümanı oluyor.
Hem çocukluk hem de yetişkin dönemimde izlediğimde film için beni en rahatsız eden karakterler palyaçolar olmuştur. Özellikle sirk içerisinde annesi dışında çoğu karakter Dumbo’ya karşı ötekileştirici bir tavır sergiliyorlar zaten. Fakat palyaçoların hikayedeki esas çatışma kısmına ulaşım esnasındaki tutumları, önüne geçilmesini güçlendiren itici bir izlenim oluşturuyordu. Bu bakıma filmin tam olarak izleyici merkezine Dumbo’yu yerleştirmeyi amaçladığını ve bu yolda çok iyi ilerlediği söylenebilir. Diğer karakterlerin iyi niyetli dahi olsa Dumbo karşısındaki tavırları uzun bir süre lanetlenmiş bir canlıya sergilenen cahil tutumlardan öteye geçemiyor. Bu açıdan da filmin izleyiciyle temas kuran en önemli yanı, ön yargılara karşı sergilemiş olduğu dik duruşlu tavrı oluyor.
Dumbo için son olarak zamansızlığı olan bir animasyon tanımını yapabilirim. Sirkler ve hayvanat bahçeleri çok benimseyebildiğim ortamlar olmamıştır. Fakat Dumbo’nun genel çehresi, dönemin en rağbet alan eğlence mekanlarından biri olan gezici bir sirkin dönüşüme müsait anlarına tanıklık ettirdiği için karakterlerle bağ kurma ve Dumbo’yu kabullenme aşamaları çok çabuk gerçekleşebiliyor. Zira burada yönetim ve çizimlerdeki sıcaklığın anlatımla bütünleşmesi de önemlidir. Çünkü 2019 senesinde Tim Burton yönetmenliğinde çekilen live action Dumbo filminde bu sıcaklığı perdeye yansıtabilecek bir anlatımla karşılaşamamış, öykü gücünü aldığı masalsı etkiden uzaklaşarak CGI teknolojinin arkasına sığınmaktan öteye geçememişti. 1941 yılında sınırsızlığını ilan eden Dumbo animasyonu ise hikayesine dahil olan herkesi samimi bir atmosferle buluşturabiliyor. Bu samimiyeti yakalamak ve o tonlara karışma duygusunu hissetmek paha biçilemez…