FANTASİA (1940)

Fantasia, 1923’te Walt Disney tarafından kurulan The Walt Disney Company’nin Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (1937) ve Pinokyo (1940)’dan sonra gösterime giren uzun metraj animasyon filmi.

Fantasia, çizgi film ve klasik müziği birleştiren görsel bir konser olarak Disney animasyonlarının en özgün konumunda yerini alıyor. Bu görsel ve işitsel birliktelik, insanın hayal gücüne ilham olan ve duygulara kaptıran ezoterik bir atmosfer sunuyor. Sekiz farklı çizim ve sekiz farklı klasik beste adeta Disney’in fantastik imgelerinin birleşimi. Animasyonun sanat formuna dönüşmesinin örneği olan Fantasia, her bölümün başında müzik eleştirmeni Deems Taylor’un kısa sunumu ve anlatımıyla daha anlaşılır hale geliyor. İçeriğindeki mitolojik, edebi ve senfonik konular eğlendirici olduğu kadar eğitici bir yaratım özelliğine sahip.

Deems Taylor, anlatımında tüm gerekli detayları kısa ve net olarak verirken Leopold Stokowski orkestra şefi olarak Phidelphia Orkestrası’nı yöneterek muhteşem bir gösteri sunuyor. Çocukluğumuzda izlediğimiz Disney çizgi filmleri sayesinde aslında çoğumuz klasik müzikle büyüdük. Bu bakımdan Disney’in bilinçaltlarımızda bıraktığı unutulmaz etkiler eğitici düzeye de ulaştı. Fantasia, bu etkiyi baştan sona yaşatan ilk çizgi filmlerden biri. Çizimler ve müzikler tamamıyla el emeği, göz nuru.

Fantasia hakkında daha iyi fikir sahibi olmak için sekiz bölümü de kısaca betimlemekte fayda var. İçeriğinde baştan sona belirgin bir olay örgüsü olmayan Fantasia’nın ilk bölümü Bach’ın hayal gücünü harekete geçiren bestesi ‘’Toccata & Fugue’’ ile açılır. Birçok sanatçının yarattığı ışıklı gölgeler ve geometrik objelerin dansıyla sakinleştirici bir gösteri ortaya çıkar.

Mickey Mouse

İkinci bölüm, Tchaikovsky’nin ‘’Fındıkkıran Suiti’’ eserinin icrasıyla küçük perilerin, mantarların ve balıkların baloncuklar eşliğindeki balesiyle muhteşem bir gösteridir. Üçüncü bölümde Disney’in en popüler karakteri olan Mickey Mouse, büyücünün çırağı rolündedir. Eski bir efsane olan ‘’Büyücü ve Çırağı’’ öyküsü, Paul Dukas’ın akıcı bestesiyle Fantasia’nın en akılda kalıcı bölümü belki de. Çünkü belirgin bir anlatımı olmasıyla diğer bölümlerden daha ön plana çıkar. Dördüncü bölümde Igor Stravinsky’nin bestelediği ‘’Bahar Ayini’’ senfonisiyle, Dünya’nın doğuşu, dinozorların hakimiyetleri ve yok oluşları gibi bilimsel unsurların resmedildiği muazzam bir bölümdür. Bilimsel çerçevede kurgulanan bölüm, hem eğitici hem de eğlendirici olmasıyla özgün bir konumda yer alıyor. Beşinci bölümde, Disney stüdyolarının ‘’ses izi’’ üzerine çeşitli enstrümanlardan müzikler dinletilir. Notalara uygun olarak dalgalanıp titreşen soyut imgeler, enstrüman seslerini tanımada yardımcı etkendir. Altıncı bölüm, Beethowen’in altıncı senfonisi olan ‘’Pastoral’’ eşliğinde mitsel ve epik bir öyküdür. Uçan hipopotomlar, yarı insan, yarı at olan karakterler, şarap tanrısı Bacchus, gökkuşağı tanrısı Iris ve uyku tanrısı Morpheus gibi mitsel karakterlerin Olympos Dağı’ndaki öyküsü anlatılır. Çok tatlı olan çizimler, Pastoral senfoniyle kusursuz bir uyum içindedir. Yedinci bölüm, Panchielli’nin La Gioconda Operası’ndan ‘’Saatlerin Dansı’’ eseri eşliğinde bir günün saat geçişlerini betimleyen bale gösterisidir. Sabahın ilk ışıklarından geceye doğru tavus kuşu, su aygırı, filler ve timsahların uygun kostümler içindeki bale gösterisi göz kamaştırır. Sekizinci ve son bölüm, birbirinden farklı iki müzik parçasının -Modeste Moussorgsky’nin ‘’Çıplak Dağda Bir Gece’’ ve Franz Schubert’in ünlü ‘’Ave Maria’sı- bütünleyici birleşimiyle dramatik bir gösteridir. Müzik ve konu bakımından karşıt temaların birleşimi adeta doğanın dengesinin temsilidir.

Yeni şeyler deneme arzusundaki Walt Disney, Fantasia’da temel fikir olarak klasik müziğin başlıcalarını animasyon çizimleriyle göstermek istemiş ve sanatçı arkadaşlarıyla seferber olmuştur. Çok büyük emek barındıran bu animasyonun kısa sekanslarında bile haftalarca deneme yapılmış, katmanlı resimler ve özel efektler tasarlanmıştır.  Fantasia aynı zamanda stereofonik sesle yayınlanan ilk film olma özelliği taşır. Yani birden fazla hoparlörle ses sistemini üst düzeye çıkarmak amaçlanmıştır. 1940 yılında henüz teknoloji tam gelişmemişken, hayal gücünün tesiriyle başarılı ve eğlenceli içerikler üreten Walt Disney, 7’den 77’ye her kesim için eşsiz bir miras bırakarak sinema tarihinde derin bir iz bırakır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir